10.10.2024
“BUGÜN YAŞANAN YOKSULLUĞUN SEBEBİ, ‘BEN BİLİRİM’ DİYEN ANLAYIŞIN YAŞATTIĞI EKONOMİK FELAKETTİR”
“EY ULAŞTIRMA BAKANI, SEN KENDİNİ AKILLI AHALİYİ SAF MI SANIRSIN?”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Çanakkale Belediyesi ziyareti sonrası Halk Buluşmasında konuştu. Özel, TBMM’de Salı günü İsrail'in saldırıları ve Orta Doğu'daki gelişmelere yönelik yapılan kapalı oturuma ilişkin olarak, “Anladık ki Tayyip Bey, ona daha önce oy veren seçmenin ve 31 Mart‘ta artık onu ikinci parti yapan seçmenin, sarı kartı gösteren seçmenin, artık seçim isteyen seçmenin kulağına şunu söylüyor: ‘Evet yoksulsun, açsın, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, benim arkama geçmelisin.’ Bu oyuna gelmemek için gittik, sorduk ve dinledik. Çanakkale’den Tayyip Bey’e diyorum ki ‘Eğer bir gün gerçekten bir beka sorunu olursa o gün ne yaptığımızın şahidi topraklardayım ben şu anda. Çanakkale’deyim. Eğer bir gün bu ülke yeniden işgal ve saldırı tehlikesiyle karşılaşırsa merak etme. Bu meydanda, dedesi Conkbayırı’nda kefensiz yatanların torunları var. Evvelallah biz buradayız. Ama durduk yerde ‘Savaş olacak’ deyip, ‘Füze gelecek’ deyip, televizyonlara bunu konuşturup, yoksulluğu unutturmaya kalkıyorsun. Bu oyuna gelmeyeceğiz, gelmeyeceğiz” ifadesini kullandı.
Çanakkale Belediyesi ziyareti sonrası halk buluşmasında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Bugün 31 Mart seçiminden sonra Atatürk’ün kurduğu partinin, tam 47 yıl sonra birinci parti olduğu 31 Mart akşamını birlikte yaşadığımız, Çanakkale’de 14 belediye kazandığımız, bizde olmayan üç belediyenin meclis çoğunluğunu kazandığımız, geçtiğimiz sefer büyük haksızlığa uğradığımız il genel meclisini yeniden kazandığımız, o gece hep birlikte gözyaşlarını tutamadığımız güzel insanlarla birlikteyim” dedi. Özel şöyle devam etti:
“ÇANAKKALE BELEDİYESİ’NDE GÜCÜMÜZE GÜÇ KATTIĞIMIZI GÖRÜYORUM”
“1989’dan beri sosyal demokratların yönettiği bir şehir. Tarihi önemi çok büyük. 2002-2024 yılları arasında 22 yıl boyunca burayı Ülgür Başkanımız yönetti. Seçimlerde aday olmadı. Onurlu, vefalı bir veda ile bir bayrak devir teslimi yaşandı. Muharrem Erkek birlikte milletvekilliği yaptığım, MYK’da birlikte görev yaptığımız, o seçimi kazansaydık Adalet Bakanımız olarak ilan edilmiş Muharrem Erkek bu seçimi sizlerle birlikte kazandı. İlk altı aya baktığımızda, yapılan altı ayın sonundaki ölçümlere baktığımızda Çanakkale Belediyesi’nde gücümüze güç kattığımızı, ivmelendiğimizi, hareket noktamızdan daha ileriye gittiğini görüyorum. Bunda hemen ilk başta ilköğretim öğrencilerine beslenme çantasının hazırlanıp, yoksul öğrencilere aileleri, öğrencinin haberi olmaksızın teslim edilen beslenme çantası uygulamasından, 18 Mart Üniversitesi’nde başlatılan kampanya ile ücretsiz HPV aşı kampanyasına. İhtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine burs verilmesinden, Türkiye’nin en önemli sorunu olan okul temizliğinin Çanakkale Belediyesi tarafından yazın ortasında başlanıp, okullar açıldığında tertemiz yapılmasına kadar. Kent içi ulaşımın düzenlenmesi, sıkıntıların minimize edilmesine. Kente kazandırılan dört yeni parka, 2 bin 217 metre içme suyu, bin 27 metre kanalizasyon, 784 metre yağmur suyu hattının yapılmasına, sosyal belediyecilik anlamında halk kart, hoş geldin bebek paketi uygulamalarından dolayı başkanımızı, ekibini ve belediye meclisimizi yürekten tebrik ediyorum. Hangi partiden olursa olsun Çanakkalelinin oyları ile seçilmiş tüm belediye meclis üyelerine bu binanın önünde hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum. Elbette onlar görevlerinin gereği denetim yapacaklar, eleştiri yapacaklar. Ama hiç şüphe yok ki Çanakkale söz konusu olduğunda hep birlikte Çanakkale için tek yumruk olacaklar. CHP grubuna başarılar diliyorum. Tüm gruplara başarılar diliyorum.”
“HEPİMİZ MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ”
“Biraz önce Çanakkale Şehitler Abidesi’ndeydik, Çanakkale’ye gelince ilk olarak gidip o görevi yapmadan çalışmaya başlamaz CHP. Mustafa Kemal açısından son derece önemli, Türkiye tarihi açısından son derece önemli, 18 Mart 1915 deniz ve 9 Ocak 1916 kara zaferlerini kazandığımız, 59 bin 408 şehit verdiğimiz ama ‘Çanakkale geçilmez’ dediğimiz, toprak altında koyun koyuna, 59 bin 408 evladımızın, atamızın, dedemizin yattığı o abideye gururla gittik. O abidede meçhul askeri gördük. Meçhul askerin mezarının başında duamızı okuduk. Orada bir kez daha Çanakkale’den gururla hatırlatmak isteriz ki dünyanın dört bir yanından paralı askerler olarak gelmiş, dünyanın öbür ucundan kalkmış, Avustralya, Yeni Zelanda’dan gelmiş ve burada hayatını kaybeden askerler için 1934’te Anzak Günü’nde anneler geldi buraya. O gün Gazi Mustafa Kemal onlara hitaben bir mesaj yolladı. Okuttu, yayınlattı. O mesajı nasıl bir Ata’nın Cumhuriyet’i olduğumuz, nasıl bir Mustafa Kemal’in askerleri olduğumuzu hatırlatmak için bir kez tekrar etmek isterim, ‘Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler. Huzur içinde rahat uyuyacaklar. Onlar bu topraktan canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşturlar.’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e oradan bu mesajı dinleyen anneler, ‘Madem ki evlatlarımızı bağrına bastın sen de bizim Atamızsın’ demiştir. Atamızın önünde saygı ile eğiliyoruz. Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Bundan onur duyuyoruz.”
“CUMHURİYET’İN İLK 20 YILINDA YAŞANANLAR, SON 20 YILINDA YIPRATILDI”
“Bu güzel ülke 100 yıl önce büyük imkansızlıklarla kuruldu ve bugüne gelene kadar sata sata bitiremedikleri KİT’leri, kumpaslarla çökertemedikleri ordumuzu, Cumhuriyet’in tüm kurumlarını kurduk. Ve çok kısa sürede dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir toplumsal mutabakatla Türkiye Cumhuriyeti ilk 15 yıl içinde, ardından devam eden süreçlerde hızla yoksulluktan kurtulan, salgın hastalıkları yenen, milli gelirini artıran, işsizliği azaltan, toplu iğne üretemezken motor fabrikaları, vagon, uçak fabrikaları kuran, Sümerbanklarla, lastik fabrikalarıyla önce ihtiyaç olan alanları birer birer tesis eden, bu ülkenin rafinerilerini, limanlarını kuran bir süreci yaşadık. Cumhuriyet’in ilk 20 yılında, 25 yılında yaşananlar, son 20, 25 yılında tüketildi, yıpratıldı, içi boşaltıldı. Kimi hedef alındı. Kimi ortadan kaldırıldı, kimi işlevsizleştirildi. Aşı üreten Hıfzıssıhhayı kapattılar, pandemide memlekete ne büyük eksiklik yaşattıklarını gördük. Orduyu kumpas davaları ile perişan ettiler. İlinizin değerli iki milletvekiliyle, onurla görev yaptığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni işlevsizleştirmek, etkisizleştirmek ve bir kişinin aldığı kararların denetlenmeden uygulandığı ve felaketlere Yüce Meclis’in bile engel olamadığı bir sürece Türkiye’yi sürüklediler.”
“BUGÜN YAŞANAN YOKSULLUĞUN SEBEBİ, ‘BEN BİLİRİM’ DİYEN ANLAYIŞIN YAŞATTIĞI EKONOMİK FELAKETTİR”
“Ve birisi karar verdi. ‘Ben bilirim’ dedi veya ‘En iyisini damadım yapar’ dedi. Pandemiden çıkışta bütün dünyada faizler çıkarken, niye çıkıyor? Enflasyonu zorlamak için. Yüzde 3 olan enflasyonu yüzde 6’da gördü Avrupalı, yüzde 7 yapıp faizi durdurdu. Yüzde 9’da gördü ABD’li, yüzde 9,5 yaptı durdurdu. Ama biz ‘faiz sonuç değil, sebeptir’ deyip bütün dünya bir yana giderken, ‘ben bilirim’ diyen yüzünden enflasyonu her geçen gün yüzde 18-20-25, resmi rakamlara göre yüzde 86 ama bağımsız kuruluşlara göre yüzde 150’lere kadar çıkardılar. Bugün yaşanan yoksulluğun, bugün yaşanan Türk parasının değersizliğinin yegane sebebi Meclis’i, aklı, bilimi dışlayan, ‘ben bilirim’ diyen anlayışın yaşattığı ekonomik felakettir. Seçime kadar inadım inat gittiler. ‘Enflasyon olsun, tedbir alınmasın, millet felaketin farkına varmasın, para bol dolaşsın’ dediler. Seçimden sonra Mehmet Şimşek’i getirdiler. Mehmet Şimşek kendinden önceki yapılanlara ‘irrasyonel’ dedi. Kendi politikalarına ‘rasyonel’ dedi.”
“VATANDAŞ, O BANKANIN BORCUNU ÖBÜR BANKANIN KARTIYLA KAPATIYOR”
“Gele gele geldiğimiz noktaya bir bakalım. Haziran ayında göreve geldiğinde, 2023 Haziran’da vatandaşın bankalara borcu, hepimizin bütün bankalara toplam borcu 720 milyar liraydı. Şu anda 1,6 trilyon lira. Yani bir yılda yüzde 122 artmış. Fiyatlar artmış, konuşacağız ama bankaya olan borcumuz yüzde 122 artmış. İkiye katlanmış, üstüne geçmiş. Vatandaş alım gücünün kalmadığı ortamda, mutfak alışverişini dahi kredi kartıyla yapan, o bankanın borcunu öbür bankanın kartıyla kapatan, döndürebildiği kadar döndüren ama o büyüyen kartopunun altında ezilen bir süreçte. Eylül 2024 döneminde gıda enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 43,7. Nedir TÜİK? ‘Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun kısaltmasıdır. Bu kurum Tayyip Bey’i üzmez, Erdoğan’ı üzmez. Ama emekli Tahir Amcayı üzer. Emine Erdoğan’ın adaşı Emine Teyzemi üzer, Fadıl Abiyi üzer, Büşra’yı, Nimet’i üzer. Bu kurum enflasyonu düşük gösterdiği için Nimet’in babasına az zam verirler. Üniversite öğrencisi Nimet, babasının gönderdiği harçlıkla geçinemez. Tahir Amca emeklidir. Erdoğan geldiğinde 1,5 asgari ücret emekli maaşı almaktadır. O gün Sayın Erdoğan geldiğinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücrettir. Bugün asgari ücretin bütün düşüklüğüne rağmen, eğer Tayyip Bey TÜİK’i, kendisini üzmeyen ama Tahir Amca’yı üzen bir kurum yapmasaydı bugün Tahir Amca 26 bin lira emekli maaşı alacaktı. Tahir Amca’nın, AKP iktidarından önce emekli maaşıyla 8 çeyrek altın aldığını unutmayalım. Bugün verilen 12 bin 500 lira ile 3 çeyrek altın alamıyor. Yani bir emekli düşünün, gitse şu karşıdaki kuyumcudan bir çeyrek altın alsa, cebine katsa, evine varsa baksa ki yok aklı çıkar. Evinden kuyumcuya kadar her yeri arar bir çeyrek altın için. Oysa bir emekli değil her emekli, sadece bir kez değil her ay, bir çeyrek altın değil 5 çeyrek altın kaybediyor. Emeklilere soruyorum, Tahir Amca’ya soruyorum. Bütün emeklilere, emekli Emine Teyze’ye soruyorum. Bir şey kaybedildiği yerde bulunur. Siz 1,5 asgari ücretlik, 8 çeyrek altınlık emekli maaşını 3 Kasım 2002’deki seçim sandığında kaybettiniz. Şimdi gelecek ilk sandıkta bulmaya var mısınız?”
“BİZ SİZİ SEVİYORUZ, O ZENGİNLERİ SEVİYOR”
“Biraz önce söyledim. Asgari ücretliler geçen sene seçimden önce en büyük oy kapısı olan asgari ücretliler… Türkiye’nin en kalabalık grubu... Ne diyordu Erdoğan? ‘Enflasyonist ortamda fiyatlar durmazken asgari ücreti yılda 4 kez zamlandırmayı düşünmeliyiz. Bunu yapabiliriz’ diyordu. Martta, temmuzda, ekimde ve aralık sonunda asgari ücrete 4 zammı müjdeliyordu. Oyu aldı, şimdi döndü ve diyor ki ‘Biz asgari ücrete yılda bir kere zam yaparız. Verdiğimiz 17 bin lira ile 12 ay boyunca geçineceksiniz’. Tayyip Bey’in geçen sene 1 Ocak’ta asgari ücretliye verdiği maaş 17 bin lira. 1 Ocak’tan bugüne kadar tam 6 bin 200 lira yıpranmış ve erimiş durumda. O günün 17 bin lirası, o günün 11 bin lirasının altında. Vergide adalet yok. Her geçen gün ele geçen maaşlar azalıyor. Büyük sıkıntı var. Seçim zamanı ‘Dört kez zam yapacağım’ deyip, geçim zamanı asgari ücretliyi unutanlar… Asgari ücretliler onları unutacak mısınız, yoksa sandıkta hesap mı soracaksınız? ‘10 bin liralık emekli maaşını bir asgari ücret yap bari’ dedik. Biz gelince 1,5 yapacağız. 17 bin lira yapacak. ‘Hayır’ dedi, 2 bin 500 lira zam yaptı ve bu bile ‘33 milyar yük yarattı’ diyor. ‘Asgari ücreti 17 bin liradan 25 bin liraya çıkar’ dedik. ‘Yapamayız, 100 milyara yakın para lazım’ dedi. Bakın bugün asgari ücret 25 bin lira olsa, en düşük emekli maaşı da 17 bin lira olsa dahi toplam cepten gidecek para 200 milyarı geçmiyor. Geçen sene beşli çeteye ama onlar beş kişi değil adları beşli çete… 20-25 şirkete ödemeleri gereken vergiden vazgeçen devletin, yani Plan Bütçe Komisyonu’nda kazanmış, tahakkuk etmiş, ödemesi lazım, bu yandaş şirketlerden affedilen vergilerin toplamı, bulamadıkları paranın tam 3 katı, tam 3 katı. O yüzden ‘Para yok, kriz var.’ Kriz olduğu doğru, senin yüzünden var. Para yok değil, para var ama siyaset belirlemek, öncelik işi. Sen zengin seviyorsun, biz yoksulları seviyoruz, emeklileri seviyoruz, emekçileri seviyoruz, çiftçileri seviyoruz, esnafları seviyoruz, gençleri seviyoruz. Biz sizi seviyoruz, o zenginleri seviyor.”
“EY ULAŞTIRMA BAKANI, SEN KENDİNİ AKILLI AHALİYİ SAF MI SANIRSIN?”
“Bu konuda en çarpıcı örnek, Tayyip Bey’in dediği gibi üç çocuk sahibi de olan değil, dört kişilik bir aile, dört kişilik çekirdek bir aile. Bu ailenin iletişim masrafları var, cep telefonu artık herkesin cebinde olmak durumunda. Sabahleyin hamallık yapacak kişi cep telefonunun başında bekliyor, su tesisatçısı, elektrik tesisatçısı cep telefonunda, çilingir eve gittiğinde cep telefonunu kapıya yazıyor, çocuklar pandemide tabletlerinden ev internetinden okula gittiler. Sokaklar bu kadar güvencesizken her yaşta çocuğun cebine cep telefonunu koymadan annenin babanın içi rahat etmiyor. Ve bir hesap var, Dört kişilik ailenin iletişim masrafı en normal, en uygun tarifelerden geçen sene 745 liraydı. Cep telefonları, ev interneti, aile büyüklerinin bir tanesinin cep interneti. Toplam 745 lira. Bugün, geçen ay yapılan zamlarla yani Turkcell’in, Vodafone‘un ve Türk Telekom’un eşzamanlı, anlaşarak, hiçbiri diğerinden geri kalmadan yaptıkları zamlarla o tarife şu anda yüzde 235’lik artışla 2 bin 350 lira oldu. Geçen sene hatta geçen haziranda, üç ay önce 745 lira ödediğimiz faturaların toplamına bu ay 2 bin 350 lira ödeyeceksiniz. Biz buna itiraz ettik, ‘haksızlık’ dedik. Bakana, Ulaştırma Bakanımıza mikrofonu uzatmışlar grup toplantısında. Cevap, ‘Serbest piyasa, biz bir şey yapamayız.’ Ey Ulaştırma Bakanı, sen kendini akıllı ahaliyi saf mı sanırsın? Bugün Türk Telekom’un hisseleri; önce özelleştirdiniz, Harriri aldı, içini boşalttı, kucağımıza attı, Türk Telekom devletin elinde. Turkcell’in en çok hissesi Varlık Fonu’nun elinde. Turkcell’in yönetiminde, Türk Telekom’un yönetiminde karar Tayyip Bey’in atadıkları tarafından alınıyor. Siz, o iki büyük firmaya bu zammı yaptırmasaydınız göreyim üçüncüsü yapsın. Türkiye’de serbest piyasa yok o alanda. Devletin fiyat belirlediği, şirket yönettiği yerde serbest piyasa olmaz. 750 liralık telefon, 2 bin 350 liraya çıkıyorsa burada özel şirketlerle anlaşıp milletin anasını ağlatan bir işbirliği vardır. Bunu görüyoruz, milletimize şikayet ediyoruz. Gelecek ay 2 bin liranın üzerinde iletişim faturaları gelen herkes bilsin ki faturayı size Tayyip Bey kesti. Ve siz de ona faturayı sandıkta keseceksiniz. Bunun başka yolu kalmadı.”
“HAYDİ, GELİN BİRLİK OLALIM İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE GERİ DÖNELİM”
“Tabii bir yandan çok üzülüyoruz, geçen hafta cuma günü ve hafta sonu iki genç kadın canice katledilmişti. Şuracıkta, Tekirdağ’da iki yaşındaki Sıla bebek uğradığı cinsel saldırıdan sonra kurtulamadı, hayatını kaybetti. Bir yandan bütün Türkiye Narin’e ağlarken halen daha, ilk gün diyorlardı ‘Katiller elimizde, katiller yakalanacak, enselerdeyiz, peşindeyiz.’ Ama halen daha artık konuşmuyorlar bile. Televizyonlara ‘Konuşmayın’ diyorlar, ‘Unutturun’ diyorlar. Şimdi Şırnak’ın İdil ilçesinde yatılı Kuran kursundan iki çocuk üç gündür kayıp. Enes Düzgün ve Enes Arız, iki evladımız kayıp. Yüreğimize ağzımızda, onu bekliyoruz, haber bekliyoruz, iyi bir haber bekliyoruz. Grup konuşmasında da söyledim. Bugüne kadar AKP iktidarının, yaptığı en iyi iş şüphesiz İstanbul Sözleşmesi‘ne Türkiye’nin İstanbul’da ev sahipliği yapması ardından da Meclis’in imzayı, tüm partiler birlikte atmasıydı. Nedir İstanbul Sözleşmesi? Kadına karşı, şiddete karşı sözleşmedir. Cinsiyet ayrımcılığına karşı sözleşmedir. Çocuğu koruyan, kadını koruyan sözleşmedir. Alkışladık, birlikte oy verdik. Ama Tayyip Bey seçimlere giderken birilerine söz verdi diye o sözleşmeden haksızca, hukuksuzca, Meclis’i tanımadan bir gece tek imzayla çıktı. Hukuken çıkmadı ama ‘Çıktık’ diyor. Çıkmış gibi davranıyor. Ve esasen ne yapıyor biliyor musunuz? Kadınların arkasından, çocukların arkasından devleti çekiyor. Hatırlayın kapkaççılar kol gezerdi, cezası bir yıldı, bu kapıdan girip bu kapıdan çıkıyorlardı. İsyan ettik hep beraber, ‘Olmaz’ dedik. ‘En az yedi yıl ceza, hele hele kadın sürüklendiyse bu artık yağmaya girer. Birkaç kişi yapıldıysa, hazırlık yapıldıysa nitelikli yağmaya girer. 15 yıl yatacaksınız’ dedik. Şak diye kesildi. Şimdi irade gösterip göstermeyeceğimizi konuşacağız. Eğer o gaspçılara yaptığımız gibi bugün bu kadın cinayetlerini, bu çocuk cinayetlerini işleyenlere ‘Bir daha size güneş ışığı göstermeyeceğiz’ dersek, hep birlikte İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar dönersek, gerekli kararları gösterirsek bıçak gibi kesilmese de çok azalacak ve zamanı gelince bu iş yok olacak. Ama Tayyip Bey’e Salı günü elimizi uzattık, kadınlar ellerini uzattılar. Sadece kadınlar ellerini uzatsın, bu eli ‘Başka bir kadın katledilmesin’ diye kaldırıyoruz. Bu eli ‘Narinler ölmesin diye, Enes’ler ölmesin’ diye kaldırıyoruz, bu eli tutarsanız kadın cinayetleri durur. Bu eli havada bırakırsanız bütün cinayetlerden siz sorumlusunuz. Bu eli havada bırakmayın, bu kadınların onurlu elidir. Türkiye’deki tüm partilerin Kadın Kollarına sesleniyoruz: ‘Haydi gelin birlik olalım, İstanbul Sözleşmesi’ni geri dönelim. Bu katillerin burnundan fitil fitil getirelim.’”
“HİZBULLAH‘TAN GÜÇ ALAN İTTİFAKIN ADI ‘CUMHUR’ OLAMAZ”
“Tabii Tayyip Bey, Sayın Erdoğan çok söz verir, seçimden sonra tutmaz. Bir süredir konuşuyoruz. Tayyip Bey emekliye söz verdi, tuttu mu? Asgari ücretliye söz verdi, tuttu mu? Çiftçiye, esnafa, öğrencilere? Kime verdiği sözü tutuyor biliyor musunuz? Hizbullah’a verdiği sözü tutuyor, Hizbullah’a verdiği sözü tutuyor. ‘Bekar kadınlar sahipsiz köpek gibidir, sahiplendirilmelidir’ diyen, domuz bağcıları savunan ve Anayasanın ilk dört maddesini itiraz eden Hizbullah istemiyor diye İstanbul Sözleşmesinden çıktı. O yüzde 1 oy için çıktı, hiçbirimiz verdiği sözü tutmuyor Hizbullah’a verdiği sözü tutuyor. Olmaz olsun öyle söz, olmaz olsun öyle ittifak, yıkılsın öyle ittifak. Hizbullah‘tan güç alan ittifakın adı ‘Cumhur’ olamaz. Cumhurun adını böyle kirletemezsiniz.”
“YOKSULLUĞU UNUTTURMAYA KALKIYORSUN, BU OYUNA GELMEYECEĞİZ”
“Ve yine hep beraber hepimizin yakından takip ettiği bir süreç. 1 Ekim, Meclis’in açılış günü. Erdoğan kürsüde, hepimiz oradayız, Yaptığı bu işlere bakınca saygı göstermek şahsına değil, ancak Atatürk’ün makamıdır, ama oy veren 26 milyon kişiye saygımızı da gösterdik. Oturduk, dinledik. Diye diye ne dedi biliyor musunuz? Demedi ki ‘Emeklinin durumunu düzelteceğim’, demedi ki ‘İşçilere sahip çıkacağım’, demedi ki ‘Yoksulluğu durduracağım, fiyatları düşüreceğim, sosyal destekleri arttıracağım.’ Demedi, demedi… Ne dedi biliyor musunuz? Dedi ki ‘İsrail bir sonraki hedefinde Türkiye’ye hedef alacak ve bize saldıracak.’ Hep birlikte bütün televizyonları, başta TRT, o günden sonra İsrail-Türkiye Savaşı, Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? Kaç gemimiz var? Kaç uçak var? Bunları konuştular. Hiçbiri akşam yoksulluğu, hiçbir akşam işsizliği, gençlerin ümitsizliğini, üniversitelerin halini, okulların pisliğini konuşmadılar. Bunu konuştular. Bunun için dedik ki, ‘Gelin bir kapalı oturum yapalım ve anlatın bakalım tehlike neymiş? İkna olursak biz de sizinleyiz. Ama öyle bir tehlikenin, İsrail’in Türkiye’ye saldırma ihtimalinin, öyle bir boyutta Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşecek bir savaşın olacağı varsa anlatın da duyalım’ dedik. Dedim ki ‘Gizli oturum, 10 yıl konuşulmaz. Anlattığınızı anlatmayacağım. Ama sakın ha sakın anlatmamaya kalkarsınız yani Tayyip Bey tehlike büyük diyor da siz bir şey anlatmazsanız, anlatmadığınızı anlatırım’ dedim. Tam da dediğimiz oldu. İki Sayın Bakan, birisi 40, birisi 34 dakika, toplam 74 dakika sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi bize söylemediler. Sizin bilmediğiniz hiçbir şeyi seçtiğiniz vekillerinize, CHP’ninkilere, AKP’lilere, MHP’ninkilere, İyi Parti’ninkilere, DEM’inkilere, Saadet’inkilere, hiçbirine söylemediler. Ve öylece dönüp gittiler. Anladık ki Tayyip Bey’in yaptığı iş, sizin seçmenin, ona daha önce oy veren seçmenin ve 31 Mart‘ta artık onu ikinci parti yapan seçmenin, sarı kartı gösteren seçmenin, şimdi artık seçim isteyen seçmenin kulağına şunu söylüyor: ‘Evet yoksulsun, açsın, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, benim arkama geçmelisin.’ Bu oyuna gelmemek için gittik, sorduk ve dinledik. Şimdi Çanakkale’den Tayyip Bey’e diyorum ki ‘Eğer bir gün gerçekten bir beka sorunu olursa o gün ne yaptığımızın şahidi topraklardayım ben şu anda. Çanakkale’deyim, Çanakkale’de. Eğer bir gün bu ülke yeniden işgal ve saldırı tehlikesiyle karşılaşırsa merak etme. Bu meydanda, bu Çanakkale’de 81 ilde, dedesi Conkbayırı’nda kefensiz yatanların torunları var burada. Evvelallah biz buradayız. Ama durduk yerde ‘Savaş olacak’ deyip, ‘Füze gelecek’ deyip, televizyonlara bunu konuşturup, yoksulluğu unutturmaya kalkıyorsun. Bu oyuna gelmeyeceğiz, gelmeyeceğiz.”
“İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜMÜZÜ ARTIK BAŞLATTIK, DURMAKSIZIN YÜRÜYECEĞİZ”
“Teşbihte hata olmaz. Bir zaman Hitler, Almanya’da çocukları aç annelere diyordu ki, ‘Alman çocuklarının tereyağına değil, Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var.’ Bu güvenlikçi ve korkutarak yöneten anlayış Almanya’nın sonunu getirdi. O yüzden Erdoğan’a diyorum ki, her seferinde sıkıştığında ‘Aynı gemideyiz’ dediklerini, bu şekilde bir kenarda, arkada bırakamazsın. Biz, evet aynı gemideyiz. Emekçiler, emekliler, yoksullar, çiftçiler ve esnaflar, halk, halkın kendisi aynı gemideyiz. Ve bu gemiyi biz kurtaracağız. Her derdin var bir çaresi onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Biz, siyaset anlayışımız gereği kimseye hakaret etmeyiz, kimseye küfür etmeyiz, kimseyle lüzumsuz kavgalara tutuşmayız. Çünkü biliriz ki lüzumsuz kavga halka yapılan ihanettir, lüzumsuz didişmeler dikkati başka yere çekip, yoksulluğu, işsizliği unutturan işlerdir. Onun için 81 il ve 973 ilçede bütün milletvekillerimiz, Parti Meclisimiz, il örgütümüz, ilçe örgütlerimiz altı ay boyunca, büyük bir kampanya ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin yoksulluğu nasıl yöneteceğini değil yok edeceğini, tarımı nasıl içine düştüğü bu durumdan kurtaracağını, ekonomideki sorunları en kısa vadede toplumun en geniş kesimleri için nasıl çözeceğimizi, Milli Eğitimdeki müfredatından fiziki şartlara, atanmayan öğretmeninden tüm sorunlarına kadar nasıl çözeceğimizi tüm Türkiye’de seferberlik halinde, toplantılarla çalışacağız, dinleyeceğiz, anlatacağız ve iktidar yürüyüşümüzü başlattık, durmaksızın yürüyeceğiz durmaksızın.”
“BİZ SADECE VE SADECE MİLLETİN DERDİ İLE DERTLENECEĞİZ”
“Bugün Cumhuriyet Halk Partisi yayınlanan üç ankette de, bugün yayınlanan bugün. Herkes gördü. Yine kurulduğu gün gibi bugün de Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Size söz vermiştim, demiştim ki, ‘Nasıl Ecevit 1970’lerde Cumhuriyet Halk Partisi’ni doğru tarif eden, sorunları gören, çözüm önerilerini halkın anlayacağı dilden konuşan, dünyada esen rüzgarları arkasına alan yönetim anlayışıyla, nasıl Ecevit girdiği ikisi yerel, ikisi genel dört seçimden de partisini birinci parti çıkardıysa, söz veriyorum biz de bu genç ekibimizle, inançlı ekibimizle artık seçim kaybetmeyeceğiz’ demiştim. 31 Mart akşamı hep beraber önce saat 19.00 olmadan, yani Çanakkale’de sandıklar kapandıktan iki saat geçmeden, eskisi gibi bir mesaj almadılar. Sandık görevi yapanlar var mı? Bir el kaldırsın göreyim. Harika. Öpüyorum o ellerinizden. Her biriniz kahramanlarımsınız. Mesaj geldi onlara. Eskisi gibi, ‘İktidar tarafından partimiz için kötü haberler alacaksınız, moralinizi bozmayın, sandığı terk etmeyin, ıslak imzalı tutanakları kaybetmeyin’ mesajı atmadık. O gün biz şu mesajı hazırlamıştık, o mesajı attık, ‘Arkadaşlar, demokrasi kahramanı sandık görevlilerimiz, birazdan Türkiye’nin dört bir yanından çok güzel haberler alacaksınız. Sevinip de sandıkları terk etmeyin. Islak imzalı tutanakları getirmeden evinize gitmeyin.’ İşte bu. Aldın mı bu mesajı? Bu mesajı yine alacaksınız. Artık kaybetmeyi değil kazanmayı, artık ana muhalefet olmayı değil, birinci parti olmayı ve bu milletin yüzünü güldüren parti olmayı konuşuyoruz. Bunu başaracağız, hep birlikte bunu başaracağız.”
“YAŞASIN KURULACAK HALKIN İKTİDARI”
“Unutmayın, birileri bizi iç tartışmalara çekmek isteyebilir. Birileri CHP aday tartışması yapsın isteyebilir. Birileri CHP’nin içi karışsın isteyebilir. Ancak biz sadece ve sadece milletin derdi ile dertleneceğiz, o derde çare söyleyeceğiz. Ve diyeceğiz ki, ‘Her derdin var bir çaresi onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Bu güzel günde il başkanımız ışık yakmış, sahnenin ışıklarını azaltalım. Bu güzel günde o güzel pankartları indirelim. Cep telefonlarının ışıklarıyla bu güzel Çanakkale’yi, selamlıyoruz sizi. Çok seviyoruz. Birlikte başardık, birlikte başaracağız. Yaşasın Çanakkale, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi, yaşasın kurulacak halkın iktidarı. Kimse korkmasın, biz güçlüyüz. Biz başaracağız. Halk kazanacak. Kimse kaybetmeyecek, Türkiye kazanacak, Türkiye ittifakı kazanacak. Çanakkale’den tüm Türkiye’yi selamlıyoruz. Hepinizi çok seviyoruz, sağ olun, var olun.”